18 Aralık 2016 Pazar

YAZ - Kürşat Başar





Kitabın Yazarı: Kürşat Başar

Kitap Türü: Yerli Romanlar

Yayınevi: Everest Yayınları

Yayınlandığı Yıl: 2014 

Sayfa Sayısı: 328

Arka Kapak Yazısı:

Onu gördüm ve yaz geldi.

Sanki kapı çalınıp çocukluk arkadaşınız yıllar sonra tekrar çıkagelmiş gibi… Unuttuğunuz bir anıyı bulmak gibi…

Çok eskide kalmış, yıllar sonra yeniden duyduğunuz anda geçmiş bir zamanı size taşıyan bir şarkı gibi…

Dağ yollarında kaybolduktan sonra birdenbire, bir dönemeçte denizle karşılaşmak gibi…

Yaz… bitmesini hiç istemediğim eşsiz anlar ve hiçbir şeyin, hiç kimsenin sonsuza dek benimle kalmayacağını anladığım ayrılıklar mevsimi…

İlk kitabıyla edebiyatımıza benzersiz bir giriş yapan ve yıllar yılı insan yüreğinin, özlemin, aşkın, geçmişi geleceğe bağlayan o narin bağların izini süren Kürşat Başar, 11 yıl aradan sonra kaleme aldığı yeni romanı Yaz'la okurlarıyla buluşuyor.

Yakın tarihimizin kritik bir döneminde dünyaya gelen, birbiri ardına yaşadığı kayıplara rağmen hayata tutunan bir gencin büyüme serüvenini, yüzleşmelerini ve bir yaz mevsimi yaşadığı sarsıcı aşkı, arka plana hızla yitip giden İstanbul'u yerleştirerek anlatıyor.

Bir karşılaşmayla değişen hayatın, küçük bir rastlantıyla uyanan arzuların, birdenbire gittiğiniz yolu değiştiriveren olayların ve her şartta, her yerde insana devam etme, hatta yeniden, yeniden başlama gücü veren o ele gelmez sırrın peşine takılarak...

Yorumum:

Merhabalar…

Kürşat Başar kitaplarını yoğun okuma döneminden sonra araya karışık olarak okumayı seviyorum çünkü kafa yormayan ve akıcı kitaplar. Bu maksatla okursanız sizinde seveceğinizi düşünüyorum.

Eleştiri olarak; Yaz kitabı için çok fazla duygu ve düşünceye yer veren bir anlatımı olduğunu söyleyebilirim. Olaylardan çok duyguları okuyoruz. Bu durum bazı cümlelerin sürekli tekrarını getirmiş. SANKİ HiKAYE BAŞLAYACAK AMA BİR TÜRLÜ BAŞLAYAMIYOR gibi hissettim. Konuya girecek giremiyor. Sonra konuya giriyor ama arada yine bir kopukluk… 

Özetle; Ana karakter Murat, kıbrısta yaşayan bir ailenin oğlu . Annesi genç yaşta ölüyor Murat annesini hiç tanımıyor, babası ise Türk -Rum savaşı olduğu sırada (1960 lar) bir otobüse biniyor ve bir daha hiç haber alınamıyor. Çoğu kişi öldüğünü kabullensede Murat hep babasını bekliyor. Kıbrıs'tan İstanbul'a göç etmek zorunda kalan Murat , İstanbul’da amcası ve nenesi ile yaşıyor.. Eğitimine İstanbul'da devam ediyor. İlk aşkı da istanbul’da tadıyor. Ve arka kapakta yazan “Onu gördüm ve yaz geldi.” Cümlesinden sonra aşk hikayesi başlıyor. Oraları anlatmayacağım tabiki.



Kitabı tavsiye eder miyim?

Aralarda dinlenmek amaçlı okunmalık kitaplardan. Çok fazla beklentiniz olmadan okursanız beğenebileceğinizi düşünüyorum. Büyük beklentiler bu kitaba fazla gelir bence.

Herkese iyi okumalar alıntılarla devam edelim.


Kitaptan Bazı ALINTILAR



"Erkekler bir kadının hayatına girmeyi zor sanırlar, aslında bir kadının hayatından çıkmak zordur."



"Diller birbirinden farklıdır ama duyguları anlatırken birbirine benzer.
İnançlar birbirinden farklı görünür ama aslında çoğu kez ortaktır.
Bir ülkenin şarkısını başka bir ülkede dinleyen insanlar da ağlayabilir."




"Çocuklar bir hayal dünyasında yaşar ama aslında hepimizden fazla gerçekçidirler. Ne yapmak istediklerini bilmediklerinden ağlarlar. Kafaları karıştığında, hayalle gerçek birleşmediğinde mutsuz olurlar. Tıpkı bizim gibi. Ama onlar buna katlanmak gerektiğini bilmezler. Bunu öğrendiğimiz zaman büyümüş oluruz."







16 Aralık 2016 Cuma

Martı Jonathan Livingston -Kitap Yorumu






Kitap adı: Martı Jonathan Livingston
Orijinal adı: Jonathan Livingston Seagull
Yazar: Richard Bach
Yayınevi: Epsilon
Sayfa: 100
Tür: Hikaye/Öykü


Arka Kapak Yazısı



Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı.Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara kahvaltı zamanının geldiğini haber veriyordu. Binlerce martı, bir lokma yiyecek için mücadeleye girişmişti bile. İşte zor bir gün daha başlıyordu...


Yorumum:


Merhabalar…

Martı Jonathan Livingston kitabı kült kitaplar arasında yerini alan kitaplardan.

Bu aralar zaten çoktan okumuş olmam gereken fakat henüz okumadığım kitapları okuyorum. 

Kısaca bahsedersek; Martı Jonathan Livingston ‘ı diğer martılardan farklı yapan şey içindeki özgürlük duygusudur.

Diğer martılar gibi etrafta yiyecek bulmak için dolanmak Jonathan Livingston’ a göre değildir. Ve bu farklılık onun diğer martılar tarafından dışlanmasına neden olur.. Ailesi de böyle bir evlat istemez. Ve topluluktan kovulur, özgürlüğe kanat çırpar. Daha sonra yaşananları okuyarak göreceksiniz.

Epsilondan çıkan genişletilmiş baskı kitabın içinde bol bol martı fotografları göreceksiniz. Hepsi siyah beyaz çekilmiş ve açıkçası çok anlam veremedim. Umarım mantıklı bir açıklaması vardır:)

Onun dısında zaten resımler hariç kısacık bir kitap elinize başladıgınız gün bitirebilirsiniz. Hatta iki saat bile yetebilir.



Farklı olanın diğer kişiler tarafından kabul edilemediğini ama aslında kötü bir şey olmadığını, farklılıklarla yeniliklere kucak açılacağını vurgulanmış.  İçerisinde güzel alıntılar var.

Kitabı çok çok çok abartmaya gerek duymuyorum ama okunmalı diyorum. Özellikle ilk ögretim öğrencileri için faydalı olacağını düşünüyorum.

Tavsiye edilir…

İyi Okumalar…



Kitaptan Bazı ALINTILAR



"Eğer ne yaptığını iyi biliyorsan her zaman başarırsın. Başarmak için ne yaptığını bilmek gerekir."

"En doğru yasa bizi özgürlüğe götürecek olandır."

"Uçmak için inanca ihtiyacın yok, sadece uçmayı anlaman yeterli."

"Eğer dostluğumuz zaman ve mekanla sınırlıysa, o yok demektir."



15 Aralık 2016 Perşembe

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU





Kitap adı: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Orijinal Adı: Brief einer Unbekannten
Yazar: Stefan Zweig
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 68
Tür: Uzun Öykü, Aşk



Yorumum:


Merhabalar…

Kısacık bir kitapla karşınızdayım. Elinize aldığınızla bitirmeniz bir olacaktır.

Bu kitabı bir yerde beklemek zorunda iken bir kitapçıdan aldım, yanımda kitabım yoktu boş durmak istemedim. İyiki de almışım. Yukarıdaki fotoğrafı da beklerken çektim zaten.

Kitabı okurken düşündüğüm şey “bu nasıl aşktır be kadın” oldu:)

Kitap bir mektuptan oluşuyor ama mektubun içine sığdırılmış uzun süreyi içeren bir öykü ve derin duygular var. 

Güzel bir uzun öyküydü. Teşekkürler Zweig…

Tavsiye eder miyim?

Tabi kiii…Çok derin bir aşk var içinde.

İyi Okumalar…


Arka Kapak Yazısı

Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun "gönderen"inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: "Sana, beni asla tanımamış olan sana". Kadın büyük tutkusunu hep bir "bilinmeyen" olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde "taraflar" değil, sadece tek bir "taraf" vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi? Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda "mutlak aşk" kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!

12 Aralık 2016 Pazartesi

John Steinbeck*iNCİ







Kitap adı: İnci
Orijinal adı: The Pearl 
Yazar: John Steinbeck
Yayınevi: Remzi Kitapevi
Sayfa Sayısı: 100
İlk Baskı: 1947
Tür: Uzun Öykü


Yorumum:



John Steinbeck’in okuduğım üçüncü kitabı İNCİ. Diğerleri FARELER VE İNSANLAR (ki bu kitap müthişti) diğeri AL MİDİLLİ (bana hitap etmemişti.)

Uzun öykü şeklinde kurgulanmış güzel bir eserdi. Zaten MEB ‘in 100 temel eser arasında yer alıyor. Yani çoktan okunmuş olması gereken kitaplardandı. İlkokul yıllarında okunacak ne çok kitap varmış meğer yetiştirememişiz. 

Kitapta yoksul bir balıkçı olan Kino’nun karısı ve bebeği ile yaşama tutunma hikayesini, denizden çıkardığı kocaman ve göz kamaştıran "inci"yi bulduktan sonra içinde yeşeren umudu, insanların ona olan davranış şekillerini ve sonrasında gelişen olaylardan bahsediyor.

Zengin ve fakir arasındaki ayrımı, insanların kişiye özel davranışlarını, iyi ile kötü arasındaki bağlantıyı çok güzel örneklerle betimliyor. 

Kitabın filmi de çekilmiş ama şöyle bi göz ucuyla başlangıcına baktım, o kadar eskiydi ki izlemeyi erteledim.

Sonuç olaraaak kitap herkese tavsiyemdir. İlköğretim için de uygundur.

Puanım: 10/10


İyi Okumalar…


Kitaptan ALINTILAR



"Yoksul insanların açlıktan sonraki düşmanı hastalıktır."



"Düşünce gerçeğin ta kendisidir. İnsan bir defa hayalinde canlandırırsa gerçekleştirmemesi için bir neden yoktur. Hayal belki kolayca saldırıya uğrayabilir ama yok edilemez."





"Doğrudur, insan yetinmek nedir bilmez... Hiçbir şey yetmez ona, daima daha fazla, daha çok ister. İnsanlar, önündekilerle yetinen hayvanlardan ayıran bu özelliği değil midir? Bu hâl onları bütün öteki hayvanların üstüne çıkarmamış mıdır?"

1 Aralık 2016 Perşembe

CESUR YENİ DÜNYA* Kitap Yorumu



Kitap adı: Cesur Yeni Dünya
Orijinal adı: Brave New World
Yazar: Aldous Huxley

Yayınevi: İthaki
Sayfa: 348
 İlk Baskı: 1931
Tür: Bilim Kurgu, Roman

Vikipedi Yorumu:

Aldous Huxley romanı 1931'de İngiltere'de yaşarken kaleme aldı. Bu dönemde zaten başarılı bir yazar ve sosyal hicivci olarak tanınmaktaydı. Cesur Yeni Dünya, Huxley'in beşinci romanı ve ilk ütopya (veya distopya) denemesidir. Kitap, Yevgeni İvanoviç Zamyatin'in Mıy (Biz) isimli kara ütopyası'ndan oldukça etkilenmiştir (bu kara ütopya George Orwell'in 1984 isimli eserini de etkilemiştir).

Yorumum:


Bilim Kurgu seven biri olarak Bilim Kurgu Klasikleri arasında bulunan bu kitabı çok beğendim.
 Her ne kadar sonu tatmin etmese de son derece güzel kurgulanmış bir kitaptı.


Kitap bugün yazılmış olsa bile güzel bir bilimkurgu olabilecekken , 1931 yılında düşünülüp yazılması Aldous Huxley ‘in cidden harika bir öngörü ve hayal gücü olduğunu gösteriyor.

Yeni bir ütopya yaratan yazar,bu ütopyada insanlarının oluşumunu normal doğum yoluyla değil yapay döllenme şeklinde ele almış. Kitapta anne- baba kavramı yok.

Doğumdan ihtibaren insanların hangi meslekleri yapacağı belirleniyor ve o şekilde sınıflandırılarak yetiştiriliyor.
Hiyelarşik sınıflandırmada, sınıflar arası belirgin bir ayrımcılık var. Sınıflandırma,  aşağıdaki üçgendeki gibi en asiller ALFA, En alt sınıflar ise EPSİLON olarak yetiştiriliyor. 


İşin kötü yanı kimse kendi sınıfından rahatsız değil çünkü bebeklikten itibaren herkese en iyisinin kendi sınıfının olduğu aşılanıyor.
Bu dünyada acı yok, hüzün yok, aşk yok, özlem yok, aile ve akraba yok. Herkes her istediğine sahip olabilirken, zaten kimin ne isteyeceği doğumundan itibaren bilinç altına yerleştirilmiş.

Biraz mutsuz olduklarında hemen başvurulan ve o dönemin olmazsa olmazı SOMA adı verilen bir ilaç.
Soma ilacı bir sakinleştirici ve mutluluk veren bir ilaç. Mutluluklarını bu ilaca borçlu olan toplumda her şey tıkırında işliyor.


Asla yalnız kalmaya ve düşünmeye teşvik edilmeyen insanlar, doğadan nefret ederek yaşamaya alıştırılıyorlar. Çünkü doğa bedava. Mutlu olmak için para harcanmalı.

Kitabın karakterlerinden ve gerçekleşen olaylardan bahsetmeyeceğim çünküüü okuyunuzJ
BENİ ÇOK ETKİLEYEN BİR KİTAPTI. Şiddetle tavsiye edilir.




Ayrıca filmi de yapılmış sanırım henüz bakma fırsatım olmadı. Onu da izlemeyi düşünüyorum. Her zaman önce kitap sonra film..:)

Puanım: 10/10

İyi Okumalar…

KIZIL TEPE kitap yorumu



Kitabın Adı : Kızıl Tepe
Orijinal Adı : Red Hill
Serinin Adı : Red Hill Series
Seri Sırası : 1
Yazarın Adı : Jamie McGuire
Yayınevi : Yabancı Yayınları
Basım : Şubat 2015
Tür : Korku / Zombi / Romantik / New Adult

Yorumum:

Yine uzun bir ara oldu ve bir sürü yorumlamadığım kitap birikti.
Son okudugumu unutmadan hemen yorumlayayım istedim.

Kitabımız Yabancı Yayınlarından çıkan  KIZIL TEPE. Toplam 370 sayfa.
İlk Jamie McGuire deneyimim oldu. Kitabı Penguen kitapevinden kampanyalı olarak almıştım. Ve özet yorum geliyor…..Serinin ilk kitabıymış fakat devam etmeyi düşünmüyorum.

Kitabın konusu klasik Amerikan korku konusu olan zombi istilası.
Ülkeye bir virüs yayılıyor ve insanlar zombiye dönüşüyor. Zombiye dönüşen insanlar sağlıklı insanları ısırarak onların önce ölmesine, sonra da zombi olarak dirilmesine sebep oluyor. Döngü bu şekilde devam ediyor.

Kitapta 3 ana karakter var. Hepsinin ayrı hayatları var ve zombi istilası sırasında kaçtıkları KIZIL TEPE ‘deki çiftlik evinde bir araya geliyorlar.

Scarlet, mutsuz bir evlilik yapmış ve boşanmış iki çocuk annesi bir radyoloji teknisyeni. Çocuklarına tapıyor.

Nathan , bir kız çocuğu sahibi ve istila olduğu gün eşi onu terk ediyor.

Miranda ise Scarlet ‘in hastanesinde doktor olan ve kızıl tepe çiftliğinin sahibi olan dr Hill ‘in kızı.

Zombi istilası bu farklı üç hayatı Kızıl Tepe’de birleştiriyor.

Kitap okunabilir kitaplardan fakat konusu çok klasik olduğu için bana bir şey katmadı.
O yüzden de seriyi tamamlamayı düşünmüyorum.

15-19 yas arası için daha heyecanlı bir kitap olabilir fakat bana göre basit kaldıJ


Yorumum bu şekildeydi umarım faydalı olmuşumdur. Şimdilik HoşçakalınJ


İyi Okumalar…