23 Eylül 2015 Çarşamba

PUSLU KITALAR ATLASI Okudum Beğendim





Kitabın Yazarı: İhsan Oktay Anar

Yayınevi: İletişim Yayıncılık

Yayınlandığı Yıl: 1995 

Sayfa Sayısı: 238 

Yorumum:

Puanım:9/10

Aslında kitabı çok beğendim, neden 10 üzerinden 10 vermediğime gelince sanırım sonunda daha heyecanlı bir şeyler beklemiş olabilirim yine de okuduğum en farklı tarzlı kitaplardan biriydi.

Hikayenin büyük bir bölümü Osmanlı döneminin Konstantinopolis’inde yani bugünkü adıyla Istanbulda geçer. Fakat o bildiğiniz okuduğunuz –bana göre sıkıcı- tarihi kitaplar gibi değil, fantastik aynı zamanda. Hem tarihi hem fantastik oluşu, hem de oldukça farklı bir tarzla destansı anlatımla yazılmış olması ve aynı zamanda hikayenin ilgi çekici ve sürükleyici olması bu kitabı “iyiki okumuşum” dedirtti.

Esasen dilinin ağır ve sıkıcı olacağını düşünmüştüm fakat öyle olmadı, ilk sayfada “bu kitap bu sözcüklerle başlıyorsa hiçbirşey anlamayacağım” diye düşünebilirsiniz ama devamı gayet anlaşılır. Arada bir iki değişik kelime çıkar onlarda okurken sıkıntı yaratmıyor.

Tavsiye eder miyim?

Ederim.

Neden?

Çok farklı bir tarz ve başarılı bir kitap.


Kitaptan Alıntılar


Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyada ki en büyük mutluluk, bu dünyanın şahidi olmaktı.

"...düşünüyorum öyleyse varım. oldukça makul. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: düşünen bir adamı düşünüyorum. düşündüğümü bildiğim için, ben varım. düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben ise bir düş oluyorum..."

…kendi payıma ben dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. Bu yeterince cesur olmadığımın bir göstergesi olabilir. Aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun binbir halinden korkma.

ama içinde hala umut vardı. umudu olmasaydı bile zaten o an yapıyor olduğundan başka bir şey yapamazdı.



kendi kendine, ‘düş görüyorum’ dedi, 'düş gördüğümden şüphe edemem. düş görüyorum, öyleyse ben varım. varım ama ben kimim?

ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? galatada , yelkenci hanı bitişiğinde ikamet eden uzun ihsan efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi izmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? hangimiz düş ve hangimiz gerçek

Oysa benim sana düşlerimden başka verebilecek bir şeyim yoktu.

Bir duygu, anlaşılmıyorsa, duygu değildir zaten.

Bir hafta sonra oğul yanında garip bir hayvanla eve çıkageldi. Tüylü, uzun kuyruklu, sakallı, insan misali bir mahluktu bu. Hatta babası, oğlunun yanındaki hayvanı ilk kez görünce onu bir tür insan sanmış, ne olur ne olmaz sakalına hürmeten yerinden şöyle bir doğrulur gibi olmuştu.


Kitap Arka Kapak Yazısı

Bir "ilk kitap", Türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... "Yeniçeriler kapıyı zorlarken" düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman. Hulki Aktunç'un önsözüyle...



Herkese KEYİFLİ OKUMALAR :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder